25 Haziran 2010 Cuma

Sineklerden uzak durmanın yolları

Geçenlerde bir e-mail geldi. Yabancı bir siteye üyeyim. Ekolojik ürünlere, doğal yöntemlere ve organik ürünlere meraklı bir doktorun sitesi. Oradan gelen e-mailda sivrisineklerden korunmanın yollarını yazıyorlardı.
Birkaç madde ben de onlardan alıntı yapıp buraya koyuyorum.
Çok renkli kıyafetler giymemeliymiş sinekler canlı renkleri tercih edermiş
Sinekler bazı parfümleri tercih edermiş o sebeple şampuan, krem ve sabunlarımızda parfüm ya da esans olmamasına özen göstermeliymişiz
Bir de çok ısırma saatlerinde fazla dışarıda durmayacakmışız. (Bu biraz komik olmuş bence. Yok artık daha neler sivrisinek var diye içeri kapanalım) İlk iki maddeye dikkat edelim. Birkaç tanesi bana yapılamaz gibi geldi.Onları da yazmadım. Durgun sudan uzak duralım. Iyi göl kenarına falan gitmeyiz oralarda hakikaten çok sivrisinek olur. Hem de baba sivriler olur. yedi mi adamı bitirir. Bir de sürülebilecek bir ilaçtan bahsediyor. Ama 3 yaşın altına bu tip ilaçlardan sürmemek gerekiyormuş. Türkiye'de de satılıyor bazı ürünler buna ilişkin. Özellikle lemongrass kokusunu sevmiyorlardı galiba hayvanatlar, bitkisel olup da içinde lemongrass olan bir ürün varsa onu kullanabilirsiniz.Ben de rastlarsam buradan yazarım.

Sevgiyle kalın

23 Haziran 2010 Çarşamba

Nihayet Pasaport Çilesi Bitti

Pasaport işinden ne kadar yoruldum anlatamam. Allahım benim bu ara işlerim hep mi ters gider? Bir ay kadar önce pasaport için randevu aldım 16 Haziran sabahı başvuru için gittim. Sabah 9:30 randevusuydu. Ali Bey'i de istiyorlardı falan neyse. Aynı gün sabah erken bir toplantım var. Ona da katılmam lazım. Falan derken biraz erken gittim. Olur da önümdekilerin işi çabuk biterse hemencik girelim diye. Sabah 8'de Ali Bey uyurken vardık emniyete. Neyse lafı uzatmayayım bizim randevu 9:30 bizi saat 11'de aldılar. Sistem bozulmuş. Önce o tamir oldu. Neyse öbür toplantı badem oldu falan derken saat 11 içerdeyiz. Allah'ım diyorum sana şükürler olsun nihayet pasaport memurunun karşısında popom yer gördü ve oturduk işlemleri yapıyoruz. Benim işlemim bitti imzayı attım. Kısa bir oh çektim. Arkasından Ali Bey'in işlemleri derken memur bey demez mi İlkadım ilçe mi? Benden cevap pardon??? Bizim kütüğümüz Samsun'a kayıtlı. Nüfus cüzdanlarımızda Samsun Merkez yazıyor. Daha 3 hafta önce muhtelif noterlerden muvafakatname düzenletmişiz aynı kimlik ile. Biraz evvel benim işlemimi yapmış olan memur diyor ki nüfus cüzdanı değişmeden bu iş olmaz. Ay çıldırıcam. Samsun'u aradım babam dedi ki evet evladım İlkadım ilçe oldu. Allah'ım beni mi buldun??? Gidersin nüfus idaresine öğle tatili olmadan nüfus cüzdanlarımızın yenisini aldık. Yeniden karakola geldik. Sanıyorum ki hemen alacak işlemi yapacak. Dedi ki sizi yeniden sıraya soktuk. Eksik evraklılar aralarda alınacak. Alır mıyız alamaz mıyız bilemiyorum dedi. Tam el cinnet durumu. 5 yaşında bir çocuk Allah var neredeyse melek gibiydi. Baktı ki ben çok eziyet çekiyorum getirdiğimiz birkaç oyuncak ile oynadı. Biraz resim çizdi ve sonuç itibariyle sabah 8 ile 14:30 arasında orada durdu. Aa bu arada siz çocuğu gördünüz onu eve götüreyim ben geri geleyim diyorum. Hayır olmaz çocuk da duracak diyor. Yaa ne yapıyorsun bu çocuğu gördün işte. Bak bakacağını götüreyim bari ona eziyet olmasın sonra beni kaça kadar bekletiyorsan beklet. Neyse ona da hayır dedi. Biz bekledik bekledik bekledik ve nihayet işlemi yaptık. Dedim ki 5 yıl daha görüşmeyelim lütfen. Bu arada iki gün evvel de fiyatlar yarı yarıya indi mi. İşte benimki de bahtsız bedevi kıvamında çölde kutup ayısı misali. Oradan da kazığı yedim. 850 lira bana kapak oldu. Bugün sabah postaneden aradılar. Öğlene kadar pasaportunuzu getiriyoruz sakın bir yere çıkmayın dediler. Aaa dedim iki elim kanda olsa beklerim. Neyse öğleden önce geldi gerçekten pasaportlar elimizde. Artık nerelere gitsek kara kara onu düşünüyorum.
Pasaport başvurusuna gidecekseniz benden tavsiye nüfus cüzdanınızı kontrol edin. Çocuk varsa muvafkatnameye dikkat. Aman sakın eksik evrak ile gitmeyin.

Sevgiyle kalın

14 Haziran 2010 Pazartesi

BPA'sız biberon

Geçenlerde internette gezerken bir annenin blogunda gördüm 2009 sonlarında sanırım yazılmış Türkiye'deki bazı biberonların BPA içerdiğini, bunu ithalatçı firmalara yazdığını, firmalardan bunun insan sağlığına zarar vermeyecek seviyede olduğu şeklinde cevap geldiğini ve maalesef üzülerek ithal edilen biberonların BPA'lı olduklarını ama aynı markanın BPA'sız olan ürünlerinin Kanada, Amerika gibi gelişmiş ülkelerde satıldığını öğrendiğini yazmış. Bu birçok üründe olabilen birşey. Plastiklerde olan bir madde. Phthalate ve Bisphenol A ve maalesef insan sağlığına zararlı iki madde çocuk oyuncaklarında, plastik deniz oyuncaklarında ve birçok üründe olabilir. Yanlış bilmiyorsam birisi plastiğe şeffaflık veriyor diğeri de yumuşak ama yırtılmaz olmasını sağlayan iki kimyasal, çok emin değilim yalnız. Yapılan araştırmalarda bu maddelerin östrojen hormonunu taklit ettiğini ve erken yaşta kız çocuklarında ergenlik, erkek çocuklarında da aşırı östrojen hormonundan cinsel bozukluk olabildiği tesbit edilmiş. Şimdi bir anne olarak bu tip maddelerin içerik olarak olabileceği ürünleri kullanıp da riske atmak ister misiniz çocuğunuzun sağlığını. Burdan olayı ithalat macerama bağlıyorum ve işte seyredin eğlenceyi.
Şimdi tam tarih hatırlamıyorum ama tam GDO meselesinin patlak verdiği dönemde bizim biberonlar gümrüğe girdi. Bir gümrük firması bulduk tanıdık vasıtasıyla çünkü oldukça riskli işler. Güvenilir bir firma ile çalışmak lazım. Neyse firma bizden bazı evraklar istedi biz de Almanya'dan istedik falan derken evraklar geldi gereken işlemler yapıldı. Ben zannediyorum ki 1 haftada falan biz ürünleri mağazada satmaya başlayacağız. Nerdeeeee 2.5 ay sonra mallar elimize ulaştı inanabiliyor musunuz. Neden mi öncelikle Tarım Bakanlığına teste gidiyor Avrupa'dan geldği içinve bilmem ne belgesi olduğu için TSE o standardı kabul ediyor ama bebek ürünü ve gıda ile temas ediyor diye bıt bıt testi oluyor. Arkasından bilmem ne yapılıyor. En son evraklar tamamlanacak ve gümrükten geçme izni verilecek. Dediler ki söyle bir vrak olmalı. Ürünün Fransada üretildiğine dair ve içeriğinin ne olduğuna diar. Tamam dedik. Biz yazıyı hazırladık dedik ki buna benzer bir evrak lazım. Almanya'daki adamlar da hiçbir şey anlamıyorklar. malum onların standart ölçütleri çok daha yüksek. Hepsine uyuyor ama Türkiye malı kabul etmiyor. Olsun diyoruz yılmıyoruz. Evrakı hazırlıyor adama imzaya gönderiyoruz. Siz bu yazanları kabul ediyorsanız imzalayın gönderin. Adamcağız e-mail atıyor. Yok diyoruz ıslak imzalı olacak. Eeee print al diyor. Hayır diyoruz siz bilmezsiniz ıslak imzalı olacak. İmzala onu da bize normal postaya ver. Peki diyor adam sağolsun yolluyor. Evraklar geliyor, o ne. Gümrükteki memur yok diyor burada şu kodlar yazacaktı. E ama kardeşim biz sana gösterdik evet dedin adama imzalattık gönderttik şimdi değiştirmek oluyor mu. Hayır diyor adam değiştirin bunu. Tekrar yolluyoruz Almanyadaki adama düzeltilmiş halini. Dİyoruz ki bir sn bekle. Gümrükteki adama onaylatıyoruz bu doğru mu. Evet evet diyor. ALmanya'ya tamamdır imzala yolla diyoruz. 3 gün sonra evrak geliyor ve gümrükteki memur aaa diyor burada şu da yazmalıydı. Onu da yapıyoruz artık bu son olsun lütfen derken onda da başka birşey buluyor. Ve böyle böyle derken en son Made in France yazısı yan yana olmadığı için bize yazıyı değiştirtiyor. Almanyadaki adamda peygamber sabrı mevcut bu arada çok şükür son defa yolluyor. Ama bu arada adamdan her seferinde ezile büzüle istiyoruz evrakı. Neyse 2.5 ay sonra ürünler çıkıyor. BPA yok Phthalate yok. Cam biberon. DIşı silikon. Emzik medical grade silikon. Hi. bir sağlığa zararlı girdi yok. Ama gümrükten geçirmemiz neredeyse 3 ay sürüyor ve mala verdiğimiz paranın 1.5 katını gümrükleme, ardiye ve tabi ki testlere veriyoruz. Bu arada gıda ile temas etmeyen ve Çin'den gelen oyuncaklarda acaba bu kadar çok titizleniyorlar mı diye çok merak ediyorum. BU arada ürün tutuluyor ve biz yaklaşık 1.5 ay içinde distribütörlüğünü alıyoruz ve yüklü adette ürün almak için uğraşıyoruz. Lakin henüz evraklarını halledemedik. Bu arada bir tur getirdin bunların devamınoın işlemleri daha kolay olur yok. Her partide yapacaksın bu işi. Sağlıklı bir ürün mü getirmeye çalışıyorsun, işini doğru yapmaya mı çalışıyorsun tüm engeller karşına dikiliyor. Vazgeçmek geliyor insanın içinden ama bu işe girmemdeki en büyük etken bizim çocuklarımız da en iyisine, en sağlıklısına layık. O zaman yılmadan devam.
Sevgiyle kalın,

8 Haziran 2010 Salı

Bu ne eziyet?

Aaaaaay ben yine çıldırma noktasına gelmiş durumdayım. Çipli pasaport telaşı başlığı mı atsaydım bilemedim. Şimdi efendim cumartesi dünya çevre gününü kutladık. Tüm yurtta ve dış temsilciliklerde sonra pazar günü bir hımbıllık gelmeye başladı. Sanırım havadan ay bir moralim bozuk, bir canım sıkkın neyse. Şimdi benim huyum her işimi son dakikaya bırakmaya bayılırım, kesinlikle planlı ve programlı biri değilimdir ama genel olarak huzurlu bir insanımdır. Seyahate gideceğimiz sabahın öncesindeki gece sabahlar bavul hazırlarım hatta bazı eksikler olursa da gittiğim yerden tedarik ederim. Hiç sıkıntıya gelemem. Haftalar öncesinden plan program yapıp da listeler düzenleyip işe girişemem. Ay neyse ne anlatacakken nereye daldım. Şimdi efendim Italya'da bir fuar var ve ben de oraya gitmek istiyorum. Ve tabi ki bu tip seyahat öncesi olması gereken oluyor ve pasaportumun süresinin sona erdiğini öğreniyorum. Bir koşu emniyet pasaport şubesine gidiyorum. Mayıs ayı sonu oluyor bu ilk ziyaret. Bilgileri alıyorum. Elime bir kağıt veriyorlar ona göre yatıracaklarımı yatırıp eşimin defalarca vırvırlanmalarım sonucu 4 günde çıkartabildiği muvafakatname ile birlikte emniyete gidiyorum. Sıra numarası alacağım diyor ki bayan memur şimdi dolu pazartesi gel. Bu arada ben ay oğlanla vırt zırt derken sağolsun beni alıyor çocuğa eziyet etmemek için. Parmak izlerimi alıyor sonra evet çipli pasaport diyorum bizim oğlan da benim pasaporta kaydolacak diyorum yeni defter diyorum. Ay çıldırıciiim meğer çipli pasaporta çocuk kaydolmuyormuş. Eee nasıl yapıcaz dedim. Bu arada da başları o kadar kalabalık ki haklı olarak kendilerinin ağzından kerpetenle laf alınabiliyor. Neyse sonunda benim de muvafakatname vermem gerektiği, kendisi için ayrı para yatırmam gerektiği ve artık beşiktaştaki emniyetin arkasında bir banko olmadığı defter parasını da sadece Zİraat Bankası'na yatırabildiğimi öğrendikten sonra hafta başında yeniden cebelleşmek üzere oradan ayrılıyorum. Ali Bey'i okula götürüyorum. Arkasından gidip noter işimi, bankalardaki ödeme işlerini hallediyorum. Bu arada ciddi bir servet ödedikten sonra karnımı doyurmak üzere müthiş bir köfteciye oturuyorum. Bu arada yemeğimi beklerken emniyetten öğrendiğim şekilde internetten pasaport randevusu almak üzere bilgisayarımı açıyorum. Vınn'ımı vınlıyorum veee emniyetin sayfasındayım çeşitli aşamaları geçiyorum ama randevu almak ne mümkün. Hatanın ne olduğu da bir türlü yazmadığı için en sonunda klasik yöntem telefona sarıldım. Uzun çabalar sonucu ayın 16'sına randevu alabildim. Bu arada Italya'ya gitmeyi planladığımız tarihin 18'i olduğunu söylemek istiyorum. neyse yine de umudumu kaybetmedim. Pazartesi sabahı giderim derken bizim canavarın yüzme dersini kaçırmamak için attığı taklalara kıyamayarak bugün sabaha erteledim pasaport maceramı. Günlerdir uykusuzluğumun veridiği sabah uykusu problemim nedeniyle 7:30'da başlayan uyanma denemelerim 9'da nihayete eriyor çok şükür Ali Bey'İ de uyandırıp giydiriyorum. Arka yollardan sahile inip gitmek üzere çıktığım yolda bir poaça almak için durmanın dışında aşağı yukarı 2 saat trafik içkencesi çekiyorum. Doğal olarak 11:00 sularında emniyetin önünde oluyorum veeeeee dınınınının otopark kapalı. Zira Çırağan'da devlet temsilcileri ve iş adamları var. Allah'ım bana yardım et diye ya sabır çekerken yakında bildiğim tüm otoparklar da bu etkinlik için hazır olan polis araçları ve bilimum sivil araçlar ile dolu olduğundan beşiktaştan tekrar yukarı çıkıp Ali Bey'İ okuluna bırakıyorum. Allah'ım bu bir işaret mi acaba bu fuara gitmemem mi gerekiyor diye düşünmeye başladım. Canım da çok sıkıldı yazayım rahatlayayım dedim. Yazdım rahatladım oh. Bakalım ne zamana pasaportumu halledebileceğim.

Sevgiyle kalın,

5 Haziran 2010 Cumartesi

DÜNYA ÇEVRE GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN



Bugün çok hoş bir gün. Hava güneşli, sıcaklık iyi en azından sabahın köründen itibaren bunaltmıyor insanı. İçim kıpır kıpır. Çevre günü diye mi yoksa orda burda gazetelerde büyük firmaların ilanlarını gördüğüm için mi bilemedim. Bir umut ışığı mı bu yoksa. Medya da konuya hassasiyet gösteriyor. Büyüüüük firmalar da çevre mesajları veriyor. Aslında birey olarak tüketim alışkanlıklarımız ile ilgili ufak değişiklikler yapıp büyük üretici firmalar üzerinde kanun değişikliğine ihtiyaç duymadan sadece tüketim gücümüzle bazı değişiklikler yaptırabiliriz diye düşünüyorum. Örneğin daha şeffaf olsa herşey ve bilsek ki x ürününün üretimi sırasında doğa y birim kirlendi. Ya daaaa bu ürün üretimi sırasında şimdi ölçülüyor biliyorsunuz karbon ayak izi şu kadar diye. Siz dikkat etmez misiniz daha az karbon ayak izi olan ürünü almaya. Yalnız şu husus çok önemli. Reklamcı arkadaşlar lütfen alınmasınlar ama biz saf tüketicilere herşeyi ama herşeyi pazarlayabilirler değil mi? O zaman aslında kelime oyunları ile aslında çok da çevreye duyarlı olmayan ürünü harika çevre dostu bir ürün gibi gösterebilirler. O zaman sanırım biraz daha bu konu üzerinde kafa yormak lazım. Bağımsız derecelendirme kuruluşları olsa, bilim insanlarından oluşsa ve bu kişilerin de gelir kaygısı olmasa. Onların işi bize gelen ürünlerin üretim sürecinde ama tüm girdilerin de üretim süreçleri dahil doğaya verdiği zararları hesaplasa ve çalışanların sosyal güvenceleri olup olmadığı, çocuk işçi çalıştırıp çalıştırmadığına, hijyen ve sağlıklı bir ortamda çalışanlarına iş imkanı sağlayıp sağlamadığına göre bir rating verse. Bildiğim kadarıyla buna benzer bir çalışma Amerika'da yapılıyor. Bizim ülkemizde de olsa. O derecelendirme de mutlaka ürün ambalajında olsa. Şimdiki gibi mesela bir ampulun üzerinde enerji tasarrufu yazıyor yanına da bir yaprak koyuyor öyle olunca çevreci bir ürün oluyor ne bileyim bir sürü örneği var bunun. Dünyada buna bir de isim vermişler Yeşil Badana diyorlar. Göz boyama gibi. Aslında bir ürünün çevreci olup olmadığını değerlendirirken nihai kullanımda sağladığı kaynak tasarrufunun yanı sıra üretiminin her aşamasında sağladığı kaynak tasarrufu hesaplanmalı. Neyse ben bu konu üzerine sayfalar dolusu yazarım, kah sinirlenirim kah üzülürüm. Malum dilimin pırtı olması gibi elim de pırtıymış. Yazarım da yazarım, o sebeple burada nokta koyuyorum. Her ne kadar bugün Dünya Çevre Günü diye başlıkta kutluyorsam da böyle tek günlerden çok hoşlanmıyorum. Her gün çevre günü her gün sevgililer günü her gün anneler her gün babalar günü olmalı.

Sevgiyle Kalın,

2 Haziran 2010 Çarşamba

Doğal Güneş Kremi

Merhaba,

Kapbula Mağazalarında yeni bir ürün satışa çıkardık. Malum havalar ısındı, her ne kadar bugün İstanbul'da ara ara yağmur çiseler gibi olsa da çok kısa süre içinde kavurucu güneşe maruz kalmaya başlayacağız. Hem kendimiz için hem de bonbon şekeri çocuklar için müthiş bir ürün. Daha doğrusu birkaç ürün. En önemli özellikleri BPA, Phthalate, Paraben, SLS, Gluten (ilginç) 1-4 Dioxane içermeyen başarılı bir ürün. Iki ölçüde var. 100ml ya da 58ml bir de en pratik olanı (hemen çantamda taşımaya başladığımı belirtmeliyim) stick şeklinde olanı. Hop burnuna, yanaklarına kısa saçlı erkek anneleri için kulakların kurtarıcısı stick pıt pıt sürülebiliyor. Aslında firmanın Türkiye'ye getiremediği bir ürünleri daha var. Anne öpücüğü diye çevirmişler ama Sağlık Bakanlığı ya da Tarım Bakanlığı izin vermemiş. Çünkü üzerinde yara iyileştirmeye yarar yazıyor. Yani kendisini ilaç statüsüne sokuyorlar. Halbuki ilaç değil ama işte bazı kelimelar Bakanlıklar tarafından kabul edilmeyebiliyor. Bizim yılan hikayesine dönen biberon emzikleri gibi. Yalnız ithalatçı firmadan bir numune alma şansım oldu. Ne yalan söyleyeyim Ali Bey'in sırtındaki kaşınan ve kabuk olmuş yaraları iki günde iyileştirdi. Bir gün size ithalat maceramı da anlatayım.

Sevgiyle kalın,